Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Su ürünleri Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, "Eğer değerli, ekonomik olarak para eden bir türseniz maalesef başınız belada çünkü talipliniz çok oluyor. Hele de ekonomik olarak bir getiri getiriyorsanız daha da bir başınız belada. Çünkü sizi avlamak isteyen insan sayısı, avcı sayısı çok fazla" dedi.
Tarım ve Orman Bakanlığının desteğiyle bu yıl 3’üncüsü düzenlenen "Ulusal Yaban Hayvanları Kongresi" Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) ev sahipliğinde yapıldı. 100’e yakın bilim adamı ve 300’e yakın kişinin katıldığı kongrede 14 oturum gerçekleşti. Oturum başkanlığını Van YYÜ Yaban Hayvanlarını Koruma ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Prof. Dr. Lokman Aslan’nın yaptığı dördüncü oturumunda Van YYÜ Su ürünleri Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, ‘İnci kefalinin koruma çalışmalarında yerel kültürüne yeri ve Van’da inci kefalinin serüveni’ hakkında sunum yaptı.
“Van Gölü’nün oluşumu”
Van Gölü özel bir eko sistem, özel olmasa oluşumda olmuyor. Çünkü yaklaşık 1 milyon yıl önce Türkiye’nin olduğu yerde Anadolu iç gölü denilen bir göl var. Bu günkü Tuz Gölü Anadolu iç gölünün son kalıntılarını oluşturuyor. Yaklaşık 800 bin yıl önce Nemrut volkanı patlayınca bu günkü Van Gölü dediğimiz göl oluşuyor. Van Gölü ilk oluştuğunda tamamen tatlı su gölüdür. Kenarına gidip doya doya su içebileceğiniz bir göl. Van Gölü zaman içerisinde birçok süreçten geçiyor. 100 bin yıl önce Tatvan açıklarında küçücük bir su kitlesi olarak kalıyor. Bu gün su altında olan yerlerde insanlar şehirler kuruyor, kaleler inşa ediyor, yerleşim birimleri inşa ediyor. Sonra göl bir yükseliyor ta Erek Dağı’nın eteklerine kadar çıkıyor. Bu günkü Van Gölü kenarında gördüğümüz Muradiye ovası olsun, veya daha geriye gidersek Muş ovası olsun hepsini su tesviye ediyor. Zaten o kadar büyük alanları sudan başka hiçbir şey tesviye edemez. Van Gölü dediğimiz zaman aklımıza gelen şekil aslında son 6 bin yılda oluşmuş bir şekil. Rahva düzlüğünün oldu yer, Nemrut volkanı patlayınca burada inci kefalleri hapsoluyor. Yani dışarıya hiç çıkışı yok. Van Gölü bir balığının hiç yaşamak istemeyeceği bir eko sistem. Yani bir Sibirya’yı düşünelim, birde Antalya’yı düşünelim. Bir insana desek Sibirya’da mı yaşarsın? Antalya’da mı? Her herhalde çok maceraperest, aksi bir adam değilse Antalya diyecektir. İşte Van Gölü aslında balıkların Sibiryası. Çünkü balıklar pH 6.5 ile 8’i genelde ağırlık olarak tercih ederler. Fakat Van Gölü’nde pH 9.2 ve kimi yerlerde pH 10.2’ye yanaşıyor. İnci kefali Van Gölü’nün tuzlu ve sodalı sularında adapte olur fakat yüzbinlerce yıl öncesinde köken olarak tatlı su balığı dolayısıyla üremek için tatlı suya ihtiyaç duyuyor. Yani inci kefalinin aslında yaşam alanı tatlı su. Dolayısıyla tatlı su olan her yerde yaşar ve ama lütfen Van Gölü’nden çıkartıp ta başka hiçbir göle götürmeyelim. Burdur’a götürmeyelim, başka yere götürmeyelim. Çünkü balıkla beraber neyi götürdüğümüzü bilmiyoruz. Elimizle beraber bir şeyleri taşımış olmayalım" diye konuştu.
“İnci kefali derya kuzusu kadar değil ama hamsi kadar da küçük bir balık değil”
Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, "İnci kefali derya kuzusu kadar değil, ama hamsi kadar da küçük bir balık değil. Van Gölü tuzlu ve sodalı, inci kefali Nisan ve Temmuz aylarında akarsulara göç etmek zorunda. Eğer değerli, ekonomik olarak para eden bir türseniz maalesef başınız belada çünkü talipliniz çok oluyor. Hele de ekonomik olarak bir getiri getiriyorsanız daha da bir başınız belada. Çünkü sizi avlamak isteyen insan sayısı, avcı sayısı çok fazla. İnci kefali Nisan ayından itibaren akarsulara üreme göçü gerçekleştiriyor. 20-30 kilometre yukarılara doğru çıkıyor. Yumurtasını bırakıp geri dönüyor. Taki 2 binli yıllara kadar. 2 binli yılarda dere ağızları kiraya verildi. Trabzon’dan 20-30 tane büyük gırgır teknesi getirildi ve inci kefali bitme noktasına geldi. Bizim hikayelerimiz gelende kötü sonla bitiyor. Evliye Çelebi seyahat namesinde Erek Dağı’ndaki devasa ormanlardan bahsediyor. Trabzon’un derelerindeki 2-3 kiloluk kırmızı beneklilerden bahsediyor. Ama bugün bir hayal gibi bunları dinliyoruz. O noktada Prof. Dr. Mustafa Sarı hoca 25 yıl süren bir çalışma gerçekleştiriyor. Bilinç oluşturuyor ve koruma çalışmaları başlayınca balıklar geri dönüyor" şeklinde konuştu.
“Van Gölü’nün kıyı uzunluğu girinti ve çıkıntılar ile beraber nerdeyse 600 kilometre”
Doğal kaynakları korumadaki en büyük sorumluluklardan birisinin alanın çok çok büyük olduğunu ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Akkuş, "Van Gölü kıyı uzunluğu karayolu ile değil girinti ve çıkıntılar ile beraber nerdeyse 600 kilometre. Üreme dönemi geldiği zaman siz her bir noktada avcılık yapabilirsiniz. Çünkü balık kıyıya yaklaşıyor, kıyıdan doğru göç hareketleri başlıyor, 600 kilometrenin her bir noktasında avcılık yapabilirsiniz. Balık akarsuya giriyor, 20 kilometre yukarıya çıkıyor, 111 tane dere var ve bu sefer alan hepten genişliyor. Gece olduğu zaman siz 1 kilometre ilerini göremiyorsunuz. Her 500 metreye 7/24 saat esasına göre de ne bir asker dikebilirsiniz, ne bir polis dikebilirsiniz. Bu gün koruma çalışmaları başladıktan sonra Van İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, 7/24 saat esasına göre Van Gölü’ne dökülen derelerin hepsinde nöbet tutuyor. Fakat siz 23 saat bekleyin, 1 saatliğine ayrılıyorsunuz kaçak avcı o saati bekliyor. Siz aşağıya gidiyorsunuz, kaçak avcı yukarı gidiyor. Siz yukarı gidiyorsunuz, kaçak avcı aşağı gidiyor. Bizim koruma çalışmalarında aslında şu soruyu sormamız gerekiyor. Bundan 100 yıl önce ne bu kadar iletişim vardı ne bu kadar ulaşım vardı, ne bu kadar jandarma ve polis vardı. Peki bu kaynaklar niye yok olmuyordu. Elbette insan nüfusu arttı. Kirlilik ve buna benzer etkenleri sayabiliriz ama biz doğadaki belli değerlerimizi kaybettik. Dolayısıyla bizim yerel kültürümüzde balığı sahiplenmeyi yer etmesini artırmamız lazım. Bu noktada biz Van Gölü’ne dökülen en büyük akarsulardan birisi olan Deliçay çevresindeki köylerde inci kefalinin yerel kültürdeki yeri nedir sorusunu sorduk. İnci kefali halkın günlük yaşamında önemli bir ekonomik kaynak olarak yer bulmuş olsa da kültürel hafıza, geleneksel bilgi aktarımı ve sembolik değer açısından ciddi bir eksiklikle karşı karşıyadır. Anket bulguları bu türün yöre halkının bilinç altında yalnızca geçim aracı olarak yer aldığını, ancak toplumsal anlatılarda, şarkılarda, masallarda yada görsel temsillerde kendine yer edinemediğini göstermektedir. İnci kefali göçü gibi dünya çapında nadir görülen doğal olaylardan biri. Yerel halk tarafından yeterince gözlemlenmemekte, tanıtılmamakta ve çocuklara aktarılmamakta. Bu durum, doğal bir zenginliğin kültürel sahiplenme sürecinden dışlandığını ve sürdürebilir koruma yaklaşımlarının zayıf kaldığını göstermektedir. Özetle inci kefali bölgede yaşamakta, fakat hafızalarda ve kimlikte yaşamamaktadır. Sonuç olarak aslında Deliçay özelinde inci kefalin bölge kültüründeki yerini artırmamız, gerekiyorsa ona kutsallık katmamız. Bununla ilgili bol bol hikayeler yazmamız lazım. Toplumun sahiplenmediği değerleri polisle, askerle, kolluk kuvvetleri ile belli bir noktaya kadar koruyabiliyorsunuz. Fakat bugün Bendimahi çayı kenarındaki yerleşim yerlerinin evleri su kenarında. Adam camdan elini ı-uzatsa balığı alacak. Bu nedenle birçok mahalle su kenarında kurulmuş. Dolayısıyla siz askerle, polisle belli bir yere kadar koruya biliyorsunuz belli bir noktadan öteye geçmemiz için bunu kültürde yer ettirmemiz gerekiyor" diyerek sunumunu tamamladı.